Makale Günlüğü


                 
NOTLAR, BASKI VE ÇOCUKLARIMIZ
                   Sevgili Anne-Babalar;
         Yavaş yavaş bir eğitim döneminin sonu daha geliyor. Artık içinde bulunduğumuz bu haftalarda çocuklarımız son sınavlarını veriyorlar. Ve yaklaşan yarıyıl tatili her çocuğun içinde biraz merak, biraz heyecan uyandırıyor.
            Yaklaşık 4 aydır okulda ve evde verdikleri mücadelenin sonuçlarını görecekleri bir karne verilecek çocuklarımıza. Ve onlarda ellerinde karneler belki iyi belki kötü notlarla çıkacaklar ailelerinin karşısına. Karşısına çıkacaklar diyorum çünkü karnedeki notlar doğrultusunda bir sorgulama bekliyor çocuklarımızı. “Neden matematik 5 değil de 4 geldi?”, “Neden ortalaman 100 değil de 86?”, “O kadar dershaneye gönderiyorum, özel hocalar tutuyorum, ben bunları mı hak ediyorum?” ya da “Ayşe’nin notları nasıl? Onun ortalaması senden yüksek mi düşük mü?”, “Bak ablana! Bugüne kadar bir tane 4 görmedik karnesinde. Ama sen öyle misin? Kime çektin bilemem…” gibi cümlelerin benzerlerini hiç fark etmeden, bu sözlerin onlarda açacağı geri dönüşü kolay kolay olmayan yaraları düşünmeden kurabiliyoruz çocuklarımıza. Aslında amacımız onlara zarar vermek değil tabi ki. Bizler sadece çocuklarımızı belli bir hedefe doğru harekete geçirebilmek, istenen doğrultuda çaba göstermelerini sağlayabilmek ve performanslarını tam olarak sergileyebilmelerini sağlayabilmek için bu sözleri söylüyoruz. Ama bu durumun oluşturabileceği sonuçları biliyor muyuz?
            Böyle sözlerle ve kıyaslamalarla sık sık karşı karşıya kalmak çocuğumuzun kişiliğinde ve okula bakış açısında (ki üniversite dahil ortalama 16-17 yıl okula gideceğini düşünürsek bu çok önemli) derin yaralar oluşturabilir.
            İlk olarak; performansından memnun olunmayan ve hep başkalarıyla karşılaştırılan çocuk, sorumluluk duygusundan dolayı kaygıya kapılabilir,  “Ailemin ve çevremin benden beklediği başarıyı bir türlü yakalayamıyorum. Ya hiçbir zaman başarılı olamazsam…” diye düşünmeye başlayabilir. Bu düşünceler zamanla onun içini kemirir ve sahip olduğu kaygı düzeyini oldukça arttırır. Yüksek kaygı düzeyi ise gerçek performansın hiçbir zaman ortaya koyulamamasına neden olur. Çünkü zihni bu düşüncelerle o kadar çok meşguldür ki, bütün enerjisini bu düşüncelere ayırmakta ve gündemde olan diğer konulara istenilse de yoğunlaşamamaktadır.
            Diğer bir sonuç ise; çocuğun yaşanan her şeyi boş vermesidir. Kendini başarısız bir insan olarak tanımlayan çocuk ”Ne yaparsam yapayım başaramayacağım! Zaten ailem beni yeterince sevmiyor, eğer sevselerdi böyle yapmazlardı” diye düşünür. Bu düşünceler sahip çocuk artık kendinden de ümidi keser. Okulu bırakmak isteyebilir. Hedefsiz ve amaçsız bir yaşam sürmeye başlar. Hatta içinde kıyaslandığı kişiye, anne-babaya, topluma karşı kin, nefret, kıskançlık gibi duygular besleyebilir. Böylece içinde bulunduğu toplumda, çevresindeki kişilerden yavaş yavaş uzaklaşır.
            Bu anlattıkların bizlere çok uzak şeyler mi? Benim çocuğum böyle yapmaz diyebiliyor musunuz? Ya da en önemlisi biz asla böyle davranmayız diyebilir misiniz? İnanın ki bunlar çok uzak şeyler değil. Yaşadığımız toplumda bu anlatılanları yaşayan binlerce çocuk var. Ve bu çocuklar büyüdükleri zaman, ya özgüvenini yitirmiş, kendi kararlarını alamayan, her daim başkalarına muhtaç bireyler; ya da isyankar, saldırgan ve toplumdan dışlanmış asosyal kişilikler olabiliyorlar.
            Belki çok karamsar bir tablo çizdik ancak çocuk yetiştirmenin ne kadar hassas bir konu olduğunun farkına varalım istedim. Bırakalım şimdi bu anlatılanları ve çocuklarımızın kendine güvenen, kendi ayakları üzerinde durabilen ve başarılı birer birey olmaları için ne yapabiliriz ona bakalım.
·        Her insanın ayrı birer birey olduklarını, tek yumurta ikizlerinin bile bir diğerine tam olarak benzemediğini unutmayalım. Bütün çocuklar özeldir ve her biri diğerinden daha farklı yeteneklerle donatılmıştır. Kimi matematik, kimi yabancı dil, kimi resim, kimi de müzik alanında daha yeteneklidir. Bu nedenle çocuklarımızı hiç kimseyle kıyaslamamalıyız.
·        Çocuğumuzu her yönüyle tanımaya çalışmalı, yaş özelliklerini iyi bilmeli, yapabilecekleri ve yapamayacaklarını birbirinden ayırmalı ve beklentilerimizi ona göre belirlemeliyiz. Çocuğumuzun yetenekli olduğu alanları ortaya çıkarmasında ona rehber olabiliriz.
·        Çocuğumuzu istediğimiz davranışa yöneltmek için ödüllendirmeyi ihmal etmemeliyiz. Ancak bu maddi anlamda bir ödül değil, eğer yapması gerektiği şeyi yerine getirirse bunun ona neler sağlayacağını göstermektir. Örneğin; ödevini bitirdikten sonra seninle beraber rahat rahat hiç ödevleri düşünmeden film izleyebiliriz. Sen ödevlerini tamamlarken bende mısır patlatayım. Ne dersin? gibi.
·        Sınav notları ve karnenin kişiliğin ya da zekanın göstergesi olmadığını unutmayalım. Çocuğun içinde bulunduğu şartları da göz önüne alarak bu duruma nelerin sebep olduğunu incelememiz gerekir. Duygusal sorunların varlığı, çalışma alışkanlıklarının kazanılmamış olması, uygun ders çalışma ortamının olmaması, okul içi olumsuz faktörlerin olması çocuğumuzun başarısını olumsuz yönde etkileyecektir. Ayrıca hiperaktivite, depresyon, dikkat dağınıklığı, uykusuzluk, huzursuzluk, kaygı gibi psikolojik etmenler yada fizyolojik bir rahatsızlık çocuğun derslerden yeterli verimi almamasına yol açar. Bu gibi durumlarda mutlaka bir uzmandan yardım almalıyız.
·        Başarısızlığının nedenlerinin neler olabileceğini çocuğumuz ile paylaşmalı ve çözümleri beraber üretmeliyiz. Onu anladığımızı göstermeli, bir sonraki yıl nasıl daha iyi olabileceği üzerine konuşmalıyız. Bu tutumumuz çocuğumuzu psikolojik olarak destekleyecek, ailesinin ona güvendiğini hissetmesini sağlayacak ve aramızdaki iletişimi daha da kuvvetlendirecektir.
·        Sık sık çocuğumuza karşı olan tutum ve davranışlarımızı gözden geçirmeli ve içsel bir değerlendirme yapabilmeliyiz.

            Çocuklarımız birer hamur parçası gibi. Bizim onlara kattığımız her türlü malzemeyle kıvam buluyor, ellerimizle verdiğimiz şekle giriyorlar. Onların bizim eserimiz olduklarını ve onları değerlendirirken kendimizi değerlendirdiğimizi unutmayalım.


Çocuklarımızın gelecek günleri için,
Bilgiyle ve Sevgiyle kalın.





KENDİNE GÜVENEN ÇOCUKLAR YETİŞTİREBİLMEK

Anne-babanın çocuğa karşı davranış şekilleri, çocuğun gelişimi açısından büyük önem taşır. Bazı anneler çocuklarına çok düşkündür ve birçok konuda ona kıyamazlar. Hatta bazıları aşırı derecede çocuklarıyla ilgilenirler. Bu durum "hiç ilgilenmemek" kadar sakınca doğurur. Çocuğun üzerine o kadar çok düşerler ki; farkında olmadan onun "yaşına uygun gelişiminin" önüne geçmiş olurlar. Böylece çocuklar bu derece kendisinin yerine bazı şeyleri düşünen ve yapan anne babalar veya başka birisi olduğu için kendi kabiliyet ve becerilerini kullanmaya gerek duymazlar. Çünkü bu durum onlar için daha kolay olmaktadır. Çocuğun yaşına uygun olarak kendi başına yemek yemesinden tutun, giyinmesi, okul dersleri, ev içerisindeki etkinlikleri gibi birçok konuda anne babalar onların yaşına uygun yapabilecekleri noktalarda gereksiz yere devreye girerek çocuğun hem psikolojik olarak hem yetenek olarak uygun atılımlar yapmasını engellerler. Bu nedenle anne babalar çocuklarının normal gelişimlerini sağlamak için en başta onların yaşlarına uygun davranmalarını sağlamalı, bebeksi tavır ve hareketlerine prim vermemelidirler.
Gerçek sevgi çocuğun her şeyini kolaylaştırmak mı, yoksa onun çabalarına saygı göstererek her yönden gelişmesine, hayata hazırlanmasına ve sürekli bize güveneceğine, özgüven kazanarak kendi ayakları üzerinde durmasına olanak sağlamak mı?
Çocuğumuz kendi başına ayakta durabilirse, özgüven geliştirebilirse her şeye karşı koyabilir. Söylediklerine aldırış edilmeyen, fikrini belirtmeyen ve belirttiği zaman sürekli eleştirilen veya sürekli düzeltilen bir çocuk ya suskun, içine kapanık ve güvensiz; ya da huysuz ve saldırgan olacaktır. Ayrıca aşırı derecede ilgi gösterilen çocuklar da kendine güvensiz olurlar. Onun için; her zaman çocuğumuzun arkasında dolaşmaktan vazgeçmeliyiz. Bunun yerine çocuğumuza güvenmeli, büyümesi için kimi riskleri alması gerektiğini kabul etmeliyiz. Yoksa sahip olabileceği yetenekleri, kapasitelerini geciktirmiş oluruz.

Çocuğumuzun Kendine olan Güvenini arttırmak için neler yapmalıyız ?
1-          Çocuğumuzun kendisini ifade etmesine müsaade etmek, onu dinlemek
“sen bir bireysin” mesajını alması adına çok önemlidir. Çocuğumuzun duygularını "ne düşünüyorsun, nasıl hissediyorsun" gibi sözlerle anlamaya çalışmalıyız. Onunla konuşurken onun yüzüne bakıp ona ciddiye alındığını, bizim için bir çocuk değil de bir birey olduğunu hissettirmeliyiz. Önemsenmek her zaman bireyin kendisini değerli hissetmesini sağlar.
2-         Çocuktan yaşı ve kapasitesi dışında davranışlar beklemememiz gerekir. Üç yaşındaki bir çocuktan misafirliğe gittiklerinde iki saat sessizce oturmasını beklemek yanlıştır. Eğer çocuk bunu başarabiliyorsa o zaman o çocukta bir problem vardır diye düşünebiliriz. Yine üç yaşındaki bir çocuk üstüne dökmeden yemek yiyemez. Döküyor diye ona kızıp onun yerine bizim yedirmemiz ise onun hem bedensel hem de özgüven gelişimini engellemek olacaktır.
3-         Onun yapması gereken şeyler, onun yerine biz yapmamalıyız.
4-         Çocuğumuza yapabileceği sorumluluklar vererek başarıyı tatmasını sağlayabiliriz. Örneğin; küçük islerde (masaya bardak koymak, çamaşır makinesini boşaltmak vb.) size yardımcı olabilir.
5-         Her zaman sonuca değil, sürece önem vermeliyiz. Başlarda yapamadığı şeyleri zamanla yapabilir hale gelebilmesi için çocuğumuzu, süreç içinde ödüllendirmeli ve ona takdir edildiğini hissettirmeliyiz. Örneğin; Çocuğunuz bir resim yapmış size gösteriyor. Onun resmini
inceleyip " Ne kadar da güzel olmuş, aferin sana" diyebilir hatta bunu
esinize de gösterip onun da desteğini alabilirsiniz. Bu durum çocuğun
bir şeyler başarabildiğini görmesini ve kendine güvenmesini
sağlayacaktır.
6-         Başarısızlığını kişiliğiyle bağdaştırmamak ve başarısızlığından
ders çıkarmasını sağlamamız gerekir. Çocuklarımıza hata yapmayacakları değil, hata yapabilecekleri ortamlar sunmalıyız. Böylece yapılan hatanın sorumluluğunu da taşımayı öğrenebilirler.
7-         Hata yaptığı zaman onu azarlamak yerine, doğru olanı anlatmalıyız. Her insan hata yapabilir. Bunu asla unutmamalı ve bu konuda çocuğumuza karşı sabırlı olmalıyız.
8-         Ona sık sık söz hakkı vermeliyiz. Çünkü Söz hakkı verilen çocuk;
·        Anne ve babasıyla daha sağlıklı iletişim kurmayı başarır.
·        Dinlenildiğini fark eder, daha huzurlu olur.
·        Kendini ifade edebilme yeteneği kazanır.
·        Problemleri, korkuları, beklentileri hakkında anne babasına daha geniş bilgi verebilir ve onların kendisine daha fazla yardımcı olabilmesini sağlar.
·        İleriki yaşamında problemlerini konuşarak çözmeyi öğrenir.
·        Kendi problemlerine kendisi çözüm üretmeyi öğrenir. Problemlerini çözünce de önemli oranda özgüven kazanır.
·        Mutlu bir çocuktur. Çocuk duygularını, düşüncelerini sözcüklerle anlatabildiğinde daha az şiddete yönelir. Kardeşi ve arkadaşlarıyla arasında daha sağlam ilişkiler kurabilir.
·        Kendini ifade edebilmeyi öğrendiği için, yaratıcı enerjisini fark
edilmek için yapacağı bir sürü huysuzluk yerine daha üretici ve yararlı faaliyetlere harcar.
·        Sevildiğini hisseder. Sevilen çocuk da sevmeyi öğrenir.
·        İleriki yaşlarında bağımsız, sorumluluk sahibi, üretici, özgüveni tam bir birey olarak yetişir.
9-         Onun korku ve endişelerine saygı duymalıyız.
10-     Aşırı eleştirici olmaktan ve yargılayıcı davranmaktan kaçınmalıyız. Onun başarısızlıklarını büyütmek yerine, yeteneklerini keşfetmeli, onu bu konularda teşvik etmeliyiz. Ve ne olursa olsun ASLA onu başkalarıyla kıyaslamamalıyız. Çocuğunuz sizi başka anne babalarla kıyaslarsa siz ne hissederdiniz?
11-       Çocuğumuzu sadece başkalarının yanında değil, onunla yalnızken bile aşağılamaktan, küçük düşürmekten ve onunla alay etmekten uzak durmalıyız.
12-     Onu sosyal ortamlarda bulunmaya cesaretlendirmeli, topluluk içerisinde söz almasını sağlamalı, yaşına uygun oyun faaliyetlerinde bulunmasını sağlamalıyız. Okul ve kreş ortamı bu konuda çocuğumuz için oldukça yararlı olacaktır.
13-     Ona sık sık sevdiğimizi, ailemiz için vazgeçilemez biri olduğunu söylemeliyiz.
14-     Sadece onun için ayırdığımız zamanlar olmalı. Onunla beraber yapabileceğimiz o kadar çok sosyal aktivite var ki…
15-     Onun herkesten farklı ve sürekli gelişmekte ve değişmekte olan bir kişilik yapısı olduğunu unutmamalıyız.


Sağlıklı, kendi ayakları üzerinde durabilen, özgüveni gelişmiş, kendine ve çevresine saygı ve sevgi taşıyan bireyler yetiştirmek bizim elimizde…
Sevgiyle kalın…